12 Eylül'ün üzerinden 38 yıl geçti, 12 Eylül'de asılan ilk ülkücü Pehlivanoğlu'ydu

Türk demokrasi tarihinde "kara bir leke" olarak yerini alan 12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden 38 yıl geçti.12 Eylül Darbesi üzerinden 38 yıl geçti! İşte 12 Eylül Darbesi'nin öncesi ve sonrasında yaşananlar Tarih 12 Eylül 1980'i saat de 03.00'ü gösterdiğinde, tanklar şehirlerde gezmeye başladığında bu aynı zamanda yeni bir dönemi işaret ediyordu. 12 Eylül 1980 sabahından sonra birçok şey eskisi gibi olmayacaktı, olmadı da..

12 Eylül'ün üzerinden 38 yıl geçti

Giriş Tarihi: 12.9.2018 01:55 Güncelleme Tarihi: 12.9.2018 07:26

Türk demokrasi tarihinde "kara bir leke" olarak yerini alan 12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden 38 yıl geçti.

Bizim Çocuklar Başardı

Askeri darbenin hazırlıkları, Haziran 1980'den sonra Genelkurmay Karargahı'nda yapılmaya başlandı. Kod adı "Bayrak Harekatı" olduğu sonradan öğrenilen darbe, 12 Eylül sabaha karşı uygulamaya başlandı. Artık sokaklarda palet ve postal sesleri vardı. 1970'li senelerde CIA'nın Türkiye şefi olan Paul Henze, ihtilalin başındaki paşalara yakın olan bir kişiyidi. Henze, 12 Eylül darbesini tiyatro gibi seyreden ABD Başkanı Jimmy Carter'a "Bizim çocuklar başardı" şeklinde haber edecekti.



Kenan Evren'in, daha sonra katılmış olduğu bir televizyon programında, imzalamış olduğu idam kararları ile alakalı " İdamları imzalarken elim bile titremedi" sözleri akıllardan hiç çıkmıyor.

12 Eylül'de asılan ilk ülkücü Pehlivanoğlu'ydu

12 Eylül darbesini yapan Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'ya müebbet verilmesiyle birlikte akla gelen Erdal Eren sol'un, Mustafa Pehlivanoğlu ise sağ'ın sembol ismiydi..

Mustafa Pehlivanoğlu, 12 Eylül'de Kenan Evren ve darbeci ekibin mahkemelerinde yargılanıp idam edilen ülkücülerden yalnızca biriydi. Tıpkı sol'dan Erdal Eren gibi o da sağ'dan bir sembol olarak 34 yıl sonra bile hafızalardaki yerini korudu.

Peki kimdi Mustafa Pehlivanoğlu?

Bir zamanlar Alparslan Türkeş'in sağ kolu olan Yaşar Okuyan'ın 12 Eylül dönemine dair anılarını anlattığı "O Yıllar" adlı kitabı Doğan Kitap tarafından yayınlandı.

12 Eylül darbesi sonrası idam edilen ilk ülkücü

Kitapta Alparslan Türkeş'in gizli evliliğinden MHP'deki MİT ajanlarına, Mamak, Metris ve Diyarbakır cezaevlerindeki işkencelere kadar birçok ayrıntı bulunuyor. Ancak kitapta en dikkat çekici bölüm ise 12 Eylül Darbesi sonrası idam edilen ilk ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu ile ilgili ayrıntılar.

Evren: Artık çok geç infazdan dönemeyiz

Mahkemenin idam kararının ardından, Pehlivanoğlu'nun olayda silah kullanmadığı tespit ediliyor. Ancak bunun üzerine yapılan idamı durdurma girişimlerine, Kenan Evren engel oluyor. Evren, "Bana da öyle bilgi geldi. Ama artık çok geç infazdan dönemeyiz." diyor.

  Denge olsun diye idam ettik

İdam kararını veren Sıkıyönetim Mahkemesi Hâkimi Ali Fahir Kayacan daha sonra anlattığı anılarında, Mustafa Pehlivanoğlu'nun asılan solcu Necdet Adalı'ya denge olsun diye idam edildiğini belirtmişti.

İşte Pehlivaoğlu'nun ailesine gönderdiği Başbakan Erdoğan'ın okurken ağladığı o satırlar:

''Sevgili anneciğim ve babacığım, sizler beni bu yasa kadar büyüttünüz ve yetiştirdiniz. Benim sizlere karşı islemiş olduğum hataları ve suçlarımı affedin. Hakkınızı helal edin. Ben sizlerin bir evladınız olarak, bugüne kadar Cenab-ı Hakk'ın ve Onun Resulünün, Yüce Peygamberimizin yolundan ayrılmadım. Alın yazımız böyle yazılmış. Kader ne ise onu çekeceğiz. Ben de kardeşim Haydar gibi bir an önce Allah'ın huzuruna çıkacağım. Eğer benim günahım varsa Cenab-ı Allah'ın huzurunda çekmeye hazırım. Yok, bir yanlışlık sonucu ölümüme karar verenler, idam edenler Allah'tan bulsunlar. Sunu hiç bir zaman unutmasınlar ki, Mustafa'lar ölür, Allah davası ölmez, milliyetçilik yaşar. Kellemi verdiğim bu yolun zaferi yakindir. Zafer her zaman Allah'a inananlarındır.

Bunun için hiç üzülmeyin. Cenazemin arkasından ağlamayın, günahtır. Sizden ricam ağlamayın. Anne, sizlerle helalleşmek isterdim, fakat olmadı. Hakkim varsa, hepinize helal olsun, siz de helal edin.

Son olarak, abime, yengeme, yiğenime, bacıma selam eder, haklarını helal etmelerini dilerim. Nişanlıma da selam eder, Cenab-ı Allah'ın mutlu bir yuva kurması için ona yardımcı olmasını dilerim.

Oğlunuz Mustafa''

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirilen son askeri darbesi 12 Eylül, idam, kötü muamele ve insan hakları ihlalleriyle zihinlerdeki yerini koruyor.

TRT radyosunda,12 Eylül sabahı İstiklal Marşı'nın ardından çalınan Harbiye Marşı ve dönemin Genelkurmay ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Kenan Evren imzalı Milli Güvenlik Konseyi "bir numaralı" bildirisinin okunması darbenin başlangıcı oldu. Bu bildiriyi, 5 bildiri daha izledi.



Orgeneral Evren'in darbeye ilişkin "... (TSK) Kendi kendini kontrol edemeyen demokrasiyi sağlam temeller üzerine oturtmak, kaybolan devlet otoritesini yeniden tesis etmek için yönetime el koymak zorunda kalmıştır." ifadeleri dikkati çekti.

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun'dan oluşan komuta kademesinin de aktif rol aldığı darbenin ana gerekçesi, "güvenlik sorunu" olarak gösterildi.

TBMM'nin 22 Mart 1980'de ilk turunu yaptığı Cumhurbaşkanlığı seçimini, 114 tur oylama yaptığı halde darbe gününe kadar sonuçlandıramamasının da etkili olduğu süreçte, gazeteci Abdi İpekçi, Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul, DİSK ve Maden-İş Sendikası Genel Başkanı Kemal Türkler, MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak, Eski Başbakan Nihat Erim, Adalet Partisi İstanbul Milletvekili İlhan Egemen Darendelioğlu, CHP İstanbul Milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu, MHP Gaziosmanpaşa İlçe Başkanı Ali Rıza Altınok ile eşi ve kızının öldürülmesi gibi çok sayıdaki siyasi cinayet de darbeye neden olarak gösterildi.

Konya'da 6 Eylül'de düzenlenen "Kudüs Mitingi de" darbe yönetimi tarafından "şeriatçı girişim" olarak gösterildi.

"YÖNETİME ÜÇÜNCÜ AÇIK MÜDAHALE"
Darbeye giden sürecin hazırlıkları, Haziran 1980'den itibaren Genelkurmay Karargahı'nda yapılmaya başlandı.

Kod adı "Bayrak Harekatı" olan darbe, ilk olarak bütün ordu komutanlarına gönderilen emirle 11 Temmuz saat 04.00'te hayata geçirilmek istendi ancak 2 Temmuz'da Süleyman Demirel'in Başbakanlığı'ndaki hükümetin güvenoyu almasıyla plan ertelendi.

Aynı plan, yine aynı isimle 12 Eylül'de sabaha karşı uygulandı ve ordu yönetime el koydu.

Emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirilen bu darbe, 27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından Türkiye Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesi olarak tarihteki yerini aldı.

SÜRGÜNLER VE SİYASİ YASAKLAR
Süleyman Demirel'in Başbakanı olduğu Hükümetin görevden alındığı darbe sürecinde, TBMM lağvedildi. 1970 sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası uygulamadan kaldırıldı ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı askeri dönem başladı.

Ülke genelinde ilan ettikleri 13 sıkıyönetim bölgesine 13 generali komutan olarak atayan cuntacılar, Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay dışındaki derneklerin faaliyetlerini durdurdu.

Siyasi partileri de lağveden askeri yönetim, Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit'i Hamzakoy'a, Necmettin Erbakan ile Alparslan Türkeş'i ise Uzunada'ya sürgüne göndererek, siyasi yasaklar getirdi.

Darbeye liderlik eden 5 generalin oluşturduğu Milli Güvenlik Konseyi, bütün yetkileri ele aldı. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Ulusu'ya kurdurulan hükümet, 21 Eylül'de göreve başladı.

DARBECİLERE KORUMA KALKANI
Darbenin ardından geçen 3 yıl içinde önemli kanunların tamamına yakını değiştirildi ve askeri yönetimin belirlediği Danışma Meclisi tarafından hazırlanan Anayasa, yapılan "güdümlü" referandumla yüzde 92'lik "Evet" oyu aldı.

Kenan Evren'in cumhurbaşkanı seçildiği bu dönemde askeri yönetim üyelerinin ömür boyu yargılanmasını engelleyen "geçici 15. madde" Anayasa'ya eklendi.

EREN, YAŞI BÜYÜTÜLEREK İDAM EDİLDİ
Yönetime el koyan cuntacı askerler, acısı yıllarca hafızalardan silinmeyecek idam kararlarının da mimarı oldu.

Darbeden sonra ilk idamlar, 9 Ekim 1980 tarihinde gerçekleşti. İlk olarak sol görüşlü Necdet Adalı, ardından ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi. Darbe öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giyen 17 yaşındaki Erdal Eren, 19 Mart 1980'ta idama mahkum edildi.

Darbeci Kenan Evren'in 17 yaşında astırdığı Erdal Eren için söylediği "Asmayalım da besleyelim mi?" sözü ise hafızalardan hala silinmedi.

Eren'in idam kararı, Yargıtay tarafından iki kere iptal edilmesine rağmen, Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan kararla ve yaşı büyütülerek 13 Aralık 1980'de Ankara Merkez Ulucanlar Cezaevi'nde infaz edildi.

İŞKENCELER, FAİLİ MEÇHULLER, YASAKLAR...
Darbe dönemi süresince milyonlarca kişinin hayatını etkileyen kararların altına imza atan cunta yönetimi, yıllarca sürecek tartışmalara yol açan kararlara imza attı.

Darbe sürecinde 650 bin kişi gözaltına alındı, açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 binden fazla kişi için de idam cezası istendi. 517 kişinin "ölüm cezasına" çarptırıldığı süreçte, 50 kişi idam edildi.

Vatandaşlıktan 14 bin kişinin çıkarıldığı bu dönemde, yaklaşık 100 bin kişi "örgüt üyesi olma" suçundan yargılandı, 30 bin kişi ise "sakıncalı" olduğu iddiasıyla işten çıkarıldı.

İşkence ve faili meçhullerin çokça yaşandığı dönemde bine yakın film yine sakıncalı bulunduğu için yasaklandı, 4 bine yakın öğretmen, çok sayıda üniversite görevlisinin işine son verildi. Yüzlerce gazeteci için de binlerce yıla varan hapis cezaları istendi.

12 Eylül Askeri Darbesi Üzerinden Tam 38 Yıl Geçti

Türk demokrasi tarihinde 'kara bir leke' olarak yerini alan 12 Eylül askeri darbesinin üzerinden 38 yıl geçti. 12 Eylül, idam, kötü muamele ve insan hakları ihlalleriyle zihinlerdeki yerini koruyor.

Türk demokrasi tarihinde "kara bir leke olarak yerini alan 12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden 38 yıl geçti. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirilen son askeri darbesi 12 Eylül, idam, kötü muamele ve insan hakları ihlalleriyle zihinlerdeki yerini koruyor.

7 BİN KİŞİYE İDAM CEZASI İSTENDİ

12 Eylül darbesi sürecinde, 650 bin kişi göz altına alındı ve 230 bin kişi yargılandı. Yargılanan kişilerin 7 bininden fazlası için idam cezası istenirken, 50 kişi idam edildi. Bu süreçte 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkartıldı ve 30 bin kişi işinden oldu.

SÜRGÜNE GÖNDERİLDİLER

Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit 12 darbesinde Hamzakoy'a gönderilirken, Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş Uzunada'ya sürgüne gönderild

12 Eylül Darbesi üzerinden 38 yıl geçti! İşte 12 Eylül Darbesi'nin öncesi ve sonrasında yaşananlar

Tarih 12 Eylül 1980'i saat de 03.00'ü gösterdiğinde, tanklar şehirlerde gezmeye başladığında bu aynı zamanda yeni bir dönemi işaret ediyordu. 12 Eylül 1980 sabahından sonra birçok şey eskisi gibi olmayacaktı, olmadı da...

1980'e yaklaşıldığında yurdun hemen hemen her köşesinden ölüm haberleri geliyordu. Ülke adeta bölünmüş, kamplaşma doruk noktaya ulaşmıştı.

12 EYLÜL DARBESİNE DOĞRU ADIM ADIM...

1 Şubat 1979:
Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi 1 Şubat 1979 gecesi İstanbul Maçka'daki evinin yakınlarında arabasında iken Mehmet Ali Ağca tarafından öldürüldü.

Mehmet Ali Ağca verdiği ifadede Abdi İpekçi'ye 5 - 6 el ateş ettiğini söyledi. Fakat olay yerinde 9 mermi ele geçirildi. Bu da bir ikinci kişinin olduğunu ihtimalini güçlendirdi. Daha sonra Oral Çelik ve Mehmet Şener'in suikastı beraber planladığı ve Mehmet Ali Ağca'yı da tetikçi olarak sonradan aralarına aldıkları öğrenildi.

10 Eylül 1979:
Türkiye İşçi Partisi Adana eski İl Başkanı Ceyhun Can, yazıhanesinde öldürüldü.

19 Eylül 1979:
Malatya Ülkü Ocakları eski başkanı Mürsel Karataş İstanbul Sultanahmet'te öldürüldü.

3 Aralık 1979:
Fedai Dergisi sahibi MHP'li yazar Kemal Fedai Coşkuner İzmir Agora semtinde alışveriş yaptığı pazar yerinden dönerken kurşunlanarak öldürüldü.

7 Aralık 1979:
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyelerinden Cavit Orhan Tütengil 7 Aralık 1979'da evinden üniversiteye giderken silahlı saldırıya uğradı ve öldürüldü. Tütengil uzun yıllar Cumhuriyet gazetesinde denemeler yazmıştı.

11 Nisan 1980:
TRT İstanbul Radyosu prodüktörlerinden Ümit Kaftancıoğlu, 1980'de evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü.

27 Mayıs 1980:
MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak, eşi ile gittiği bir ziyaretten dönüp arabadan eşyalarını indirirken Devrimci Sol militanları tarafından çapraz ateşe alınarak öldürüldü.

24 Haziran 1980:
MHP Gaziosmanpaşa İlçe Başkanı Ali Rıza Altınok evinde ve kızıyla birlikte öldürüldü.

15 Temmuz 1980:
CHP İstanbul milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu İstanbul Şişli'deki işyerinde öldürüldü.

19 Temmuz 1980:
Eski Başbakan Nihat Erim İstanbul Dragos'taki evinin yakınında Mahir Çayan ve arkadaşlarının intikamının alınması adına Dev-Sol militanları tarafından suikaste uğradı.

22 Temmuz 1980:
Maden-İş Sandikası genel Başkanı Kemal Türkler İstanbul Merter semtinde silahlı saldırı sonucu öldürüldü.

VE 12 EYLÜL 1980 SABAHI

İşte böyle gergin bir ortamda Türk Silahlı Kuvvetleri 12 Eylül 1980 günü emir komuta zinciri içinde gerçekleştirdiği askeri müdahale ile yönetime el koydu.

Dönemin Genelkurmay Başkanı daha sonra yargılanması gündeme gelen ve birçok tartışmaya neden olan Kenan Evren'di...

Evren, Milli Güvenlik Konseyi Başkanlığı'nın yanı sıra Devlet Başkanlığı görevini de üstlendi.

12 Eylül 1980 Cuma günü saat 03.59'da Türkiye radyoları (TRT) İstiklal Marşı'nın çalınmasıyla birlikte yayına geçti. Daha sonra anons yapılmadan Harbiye Marşı çalındı. Marşın bitiminde Genelkurmay ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Kenan Evren imzasıyla yayınlanan Milli Güvenlik Konseyi'nin bir numaralı bildirisi okunmaya başlandı. Bu bildiriyi 5 bildiri daha izledi.

MİLLİ GÜVENLİK KONSEYİ'NİN 1 NUMARALI BİLDİRİSİ

Yüce Türk Milleti;

Büyük Atatürk'ün bize emanet ettiği ülkesi ve milletiyle bu bütün olan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, son yıllarda, izlediğiniz gibi dış ve iç düşmanların tahriki ile, varlığına, rejimine ve bağımsızlığına yönelik fikri ve fiziki haince saldırılar içindedir.

Devlet, başlıca organlarıyla işlemez duruma getirilmiş, anayasal kuruluşlar tezat veya suskunluğa bürünmüş, siyasi partiler kısır çekişmeler ve uzlaşmaz tutumlarıyla devleti kurtaracak birlik ve beraberliği sağlayamamışlar ve lüzumlu tedbirleri almamışlardır. Böylece yıkıcı ve bölücü mihraklar faaliyetlerini alabildiğine arttırmışlar ve vatandaşların can ve mal güvenliği tehlikeye düşürülmüştür.

Atatürkçülük yerine irticai ve diğer sapık ideolojik fikirler üretilerek, sistemli bir şekilde ve haince, ilkokullardan üniversitelere kadar eğitim kuruluşları, idare sistemi, yargı organları, iç güvenlik teşkilatı, işçi kuruluşları, siyasi partiler ve nihayet yurdumuzun en masum köşelerindeki yurttaşlarımız dahi saldırı ve baskı altında tutularak bölünme ve iç harbin eşiğine getirilmişlerdir. Kısaca devlet güçsüz bırakılmış ve acze düşürülmüştür.

Aziz Türk Milleti:

İşte bu ortam içinde Türk Silahlı Kuvvetleri, İç Hizmet Kanunu'nun verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur.

Girişilen harekatın amacı, ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmaktır.

Parlamento ve Hükümet feshedilmiştir. Parlamento üyelerinin dokunulmazlığı kaldırılmıştır.

Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir.

Yurt dışına çıkışlar yasaklanmıştır.

Vatandaşların can ve mal güvenliğini süratle sağlamak bakımından saat 05.00'den itibaren ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı konulmuştur.

Bu kollama ve koruma harekatı hakkında teferruatlı açıklama bugün saat 13.00'deki Türkiye Radyoları ve Televizyonun haber bülteninde tarafımdan yapılacaktır. Vatandaşların sükunet içinde radyo ve televizyonları başında yayınlanacak bildirileri izlemelerini ve bunlara tam uymalarını ve bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri'ne güvenmelerini beklerim.

DEMİREL HÜKÜMETİ FESH EDİLDİ

Bu müdahale ile 6. Süleyman Demirel hükümeti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi feshedildi, sendika ve derneklerin faaliyetleri durduruldu ve genel sıkıyönetim ilan edildi.

1970 sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası tamamen rafa kaldırıldı ve bir askeri dönem başladı. Bu dönem yaklaşık 9 yıl sürdü.

12 Eylül 1980 darbesinin ardından partiler lağvedildi, parti liderleri önce askeri üslerde gözetim altında tutuldu, ardından yargılandı.

LİDERLER İÇİN HAMZAKÖY VE UZUNADA DÖNEMİ

Darbenin gece 03.00'te ilanından sonra aynı gün sabah saat 05.30'da Süleyman Demirel, Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan'a Genelkurmay Başkanı Evren tarafından birer tebliğ gönderildi.

Tüm tebliğlerde, "TSK yönetime el koymuştur. Hükümetiniz feshedilmiş, parlamento üyeliğiniz düşmüştür. Talimatı getiren subayın ikazlarına uyunuz" ifadesi kullanıldı, liderlere gidecekleri adresler de belirtiliyordu.

Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel için Hamzaköy Gelibolu adresi belirtilirken, Necmettin Erbakan'a ise Uzunada İzmir adres olarak gösterildi.

Ecevit ve Demirel eşleriyle birlikte aynı uçakla Hamzakoy'a götürüldü. Yaklaşık bir ay boyunca, 11 Ekim 1980'e kadar burada kaldılar.

Necmettin Erbakan ise aynı gün uçakla Uzunada'ya götürüldü.

Alparslan Türkeş evinde bulunamadığı için Milli Güvenlik Konseyi, 13 Eylül'de bir bildiri ile teslim olmaması halinde suçlu duruma düşeceğini belirtti. Bunun üzerine Türkeş 14 Eylül'de Ankara Merkez Komutanlığı'na teslim oldu ve Uzunada'ya gönderildi.

Bülent Ecevit

YAŞI BÜYÜTÜLDÜ

Darbe öncesi bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giye 17 yaşındaki Erdal Eren, yaşı büyütülerek 13 aralık 1980'de idam edildi.

Erdal Eren 1982 ANAYASASI

7 Kasım 1982 yılında yapılan halkoylamasıyla yüzde 92.7 evet oyuna karşılık, yüzde 8.6 hayır oyuyla kabul edildi. Oy kullanırken iki renk arasından birini seçmek gerekiyordu. "Mavi" renk hayır, "beyaz" renk ise evet demekti.

Kenan Evren halkoylaması öncesi yaptığı konuşmalarla halkı mavi oy vermemesi konusunda telkin ediyor ve çeşitli gazetelere mavi renkle ilgili sansür uygulanıyordu.

Darbe ardından geçen 3 yıl içerisinde önemli kanunların tamamına yakını değiştirildi ve askeri yönetimin belirlediği Danışma Meclisi tarafından hazırlanan Anayasa, 1982 yılında yapılan ve aleyhte konuşmanın ve propaganda yapmanın yasak olduğu "güdümlü" referandumda, yüzde 92'lik "evet" oyu ile büyük farkla kabul edildi.

Halk oylamasında "hayır" oyu kullananları sandık başında baskı altında tutmak için rengi dışardan görünen oy pusulaları kullandırıldığı iddia edildi ama bu, Anayasa'nın çok büyük çoğunlukla kabul edilmesini açıklayan tek neden değildi.

Aynı halkoylamasında, Kenan Evren otomatik olarak Cumhurbaşkanı seçildi. Kabul edilen Anayasa'da, askeri yönetim üyelerinin ömür boyu yargılanmasını engelleyen geçici 15. madde, daha sonraki seçimlerle iktidara gelen hiçbir hükümet tarafından kaldırılmadı ve 12 Eylül liderlerinin dokunulmazlığı sürdü.

DARBENİN SORUMLULARI İLK KEZ HAKİM KARŞISINDA
12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra yürürlüğe giren, "Milli Güvenlik Konseyi üyelerinin yargılanamayacağı"na dair Anayasa'nın geçici 15. maddesi, 12 Eylül 2010'daki referandumun ardından kaldırıldı.

Darbesinin sorumluları ile bu kişilerin emir ve talimatlarını uygulayanlar hakkındaki suç duyurularının ardından, darbe döneminin Genelkurmay Başkanı, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkında dava açıldı.

Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinin, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturması kapsamında, Evren ile Şahinkaya hakkında hazırladığı iddianameyi, 10 Ocak 2012'de kabul etmesiyle Türkiye tarihinde ilk kez bir darbenin sorumluları yargı önüne çıktı.

İddianamede iki komutan, ''Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını veya bir kısmını değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya ve anayasa ile teşekkül etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasına engel olmaya cebren teşebbüs etmek'' ile suçlandı.

"BİZİ YARGILAYAMAZSINIZ" SAVUNMASI
İlk duruşması, Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinde, 4 Nisan 2012'de görülmeye başlanan davaların duruşmalarına, Evren ve Şahinkaya, sağlık durumlarını gerekçe göstererek katılmadı. Davanın bundan sonraki duruşmalarında her iki isim de savunmalarını, tedavi gördükleri hastanelerden sesli ve görüntülü iletişim sistemi üzerinden yaptı.

Evren ve Şahinkaya, savunmalarında, suçlamaları kabul etmeyerek, kurucu iktidar olduklarını, mevcut mahkemelerin kendilerini yargılayamayacağını savundu.

Cuntacı generaller, 13 Şubat 2013'te, dava nedeniyle haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine (AYM) bireysel başvuruda da bulundu. İki eski komutan, davanın görüldüğü Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesine, ''12 Eylül iddianamesinin ve kamu davasının hukuken yok hükmünde olduğunun tespiti" için dilekçe verildiğini ancak mahkemece bu istemin reddedildiğini gerekçe gösterdi.

AYM, 26 Haziran 2014'te Evren ve Şahinkaya'nın başvurusunu, olağan kanun yolları tüketilmediğinden kabul edilemez buldu.

RÜTBELERİN SÖKÜLMESİNE KARAR VERİLDİ
Dava devam ederken Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'la birlikte Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi kapatılınca dava, Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesine devredildi.

Cumhuriyet Savcısı, 12 Eylül Davası'nda verdiği esas hakkındaki görüşte, sanıklar Evren ve Şahinkaya'nın, 765 sayılı TCK'nın "Devlet kuvvetleri aleyhine cürümler" başlıklı 146. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmalarını istedi.

Mahkeme Başkanının açıkladığı hükme göre Evren ve Şahinkaya, "21 Aralık 1979'da dönemin Başbakanına verdikleri muhtırayla Anayasayı ve TBMM'yi ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs suçundan, 12 Eylül 1980'de de cebren Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı tağyir, tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül eden TBMM'yi ıskat ve cebren men suçundan eylemlerine uyan 765 sayılı TCK'nın 146/1. maddesi gereğince" ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Takdiri indirimle bu cezalar, "müebbet hapis cezası"na çevrildi.

Evren ve Şahinkaya hakkında, Askeri Ceza Kanunu'nun "askeri rütbelerin sökülmesi"ne ilişkin 30. maddesinin de uygulanması kararı alındı.

DAVA DÜŞTÜ
Kararın ardından Evren ve Şahinkaya'nın avukatı, 24 Haziran 2014'de kararın bozulması istemiyle temyiz dilekçesini Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesine verdi.

Yargıtay 16. Ceza Dairesinin temyiz incelemesi sürerken Evren, 10 Mayıs 2015'te tedavi gördüğü Gülhane Askeri Tıp Akademisinde 98 yaşında, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Şahinkaya da 9 Temmuz 2015'te 90 yaşında hayatını kaybetti.

Yargıtay, temyiz incelemesinde sanıkların vefatı nedeniyle davanın düşürülmesi kararını verdi.
15-temmuz.net haberleri
E-Posta: 15temmuz2016.06@gmail.com..